Blog

Askeri̇ Yasak Bölgelere Gi̇rme Suçu

Askeri̇ Yasak Bölgelere Gi̇rme Suçuna Dair Açıklamalarımız

Askeri̇ Yasak Bölgelere Gi̇rme Suçu TCK'nın 332/1 maddesinde düzenlenmiştir. Devletin askeri yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.

a

ASKERİ YASAK BÖLGELERE GİRME SUÇU

“Askeri yasak bölgelere girme” başlığıyla düzenlenen 5237 sayılı TCK’nın 332/1 maddesinde; “Devletin askeri yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.” denilerek temelde devletin güvenliği ve askeri yararları korunmak istenmiştir.

Madde gerekçesinde, gizlice girmek;denetim ve korumaya ilişkin her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere girilmesi, hile ile girmek ise; girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak şeklinde tanımlanmıştır.

Askeri yarar gereği yasaklanan yerlere gizlice veya hile ile girilmesi suçun oluşması için yeterli olduğundan suç, soyut tehlike suçudur**. Somut bir zararın gerçekleşmesi aranmaz.

Suç yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme genel kastı ile işlenebilir. TCK’nın 332. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen “askeri yasak bölgeye girme” suçunun oluşması için, failin bu yerin “askeri yasak bölge olduğunu bilmesi” ayrıca bu yere “gizlice” ya da “hile ile” girmesi gerekir.

Şu hale göre; TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun konusunun öncelikle birinci derece askeri yasak bölgeler oluşturmaktadır. İkinci derece askeri yasak bölgeler bakımından ise, 2565 sayılı Kanunun 9, 13 ve 17. maddelerinde T.C. vatandaşlarının bu bölgelere girmeleri yasaklanmamış ve fakat yabancıların girmeleri men edilmiştir. Bu nedenle T.C. vatandaşlarının ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesi suç oluşturmazken yabancılar için diğer şartları var ise suç oluşturabilecektir. 2565 sayılı Kanunun 26. maddesinde “fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği …” denilmek suretiyle ikinci derece askeri yasak bölgelere yabancıların girmesi suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlandığından, bu özel içtima hükmü nedeniyle yabancıların bu bölgelere gizlice ya da hile ile girmeleri halinde TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun, hile veya gizlilik olmaksızın girmeleri durumunda ise 2565 sayılı Kanunun 26. maddesindeki suçun oluşacağı görülmektedir.

  • Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017/1405 Esas 2017/4251 Karar Sayılı İlamı-

Mahkeme Kararı : Asliye Ceza Mahkemesi

Hüküm : TCK”nın 332/1, 43, 62, 53, 54. maddeleri gereğince mahkûmiyet

Suç : Askeri yasak bölgeye girme

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı ve ekindeki dava dosyası, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkralar kapsamında bir bütün olarak incelenerek gereği düşünüldü:

Sanıklar hakkında askeri yasak bölgeye girme suçundan açılan davanın yargılaması sonunda kurulan mahkûmiyet hükmü sanıklar tarafından temyiz edilmiş ve Dairemizin 11.11.2015 tarih ve 2008/53-2012/107 sayılı kararı ile mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 19.04.2017 tarihli itiraz dilekçesinde;

“Sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen 2863 sayılı Kanuna muhalefet ve askeri yasak bölgeye girmek suçlarının sübutuna ilişkin Yüksek Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımız arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Çözümlenmesi gereken uyuşmazlık sanıkların fiillerinin 2863 sayılı Kanuna muhalefet suçu yanında Askeri Yasak Bölgeye Girmek suçunu da oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.

Daha açık bir ifadeyle sanıkların fiillerinin Askeri yarar gereği yasaklanan yerlere gizlice veya hile ile girilmesi olup olmadığı, fiilin TCK”nın 332/1. maddesindeki suçu mu, yoksa TC vatandaşları olan sanıkların ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesinin suç oluşturup oluşturmayacağı, işlenin fiiller bakımından atılı suçun unsurların ne olduğu, somut olay bakımından suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı ve anılan suçlar bakımından sanıkların kanunun aradığı şartlarda kastlarının bulunup bulunmadığına ilişkindir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında;

TC vatandaşı olan sanıklarca gizlice girilip 2863 sayılı Kanun kapsamında tarihi eser bulmak için kaçak kazı yapıldığı iddia ve kabul edilen, keşif ve dosya kapsamından bölge sınırlamasının işaretlendiğine ilişkin herhangi bir işaret ve levhanın bulunmadığı Iğdır ili Tuzluca ilçesi Karakale Harabeler Kurudere mevkiinin; iddianame, dosyadaki bilgi ve belgelerden gerek söz konusu yerin 2. dereceden askeri yasak bölge olması, gerek sanıkların yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme kastı ile hareket ettiklerine ilişkin mahkumiyete yeterli delil bulunmaması aksine kaçak kazı yapmak için hareket ettiklerinin tüm dosya kapsamından anlaşılması karşısında; unsurları itibariyle oluşmayan suçtan sanıkların beraatları yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi kanuna aykırı bulunmuştur.” şeklinde Dairemiz onama kararına karşı itirazda bulunmuştur.

İtiraz, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK”nın 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkralar kapsamında bir bütün olarak incelendiğinde;

Olayda sanıkların hukuki durumunun, konuyla ilgili 5237 sayılı TCK”nın 332. maddesi ile 2565 sayılı Kanunun 26. maddesi bakımından tartışılması gerekmektedir.

Dairemizin bu hususta müstakar kararlarında belirtildiği üzere;

“Askeri yasak bölgelere girme” başlığıyla düzenlenen 5237 sayılı TCK”nın 332/1 maddesinde; “Devletin askeri yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.” denilerek temelde devletin güvenliği ve askeri yararları korunmak istenmiştir.

Madde gerekçesinde, gizlice girmek; denetim ve korumaya ilişkin her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere girilmesi, hile ile girmek ise; girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak şeklinde tanımlanmıştır.

Askeri yarar gereği yasaklanan yerlere gizlice veya hile ile girilmesi suçun oluşması için yeterli olduğundan suç, soyut tehlike suçudur. Somut bir zararın gerçekleşmesi aranmaz.

Suç yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme genel kastı ile işlenebilir.

TCK”nın 332. maddesi kenar başlığıyla birlikte değerlendirildiğinde, suç konusunun askeri yasak bölgeler olduğu anlaşılmakta ise de bu yerlerin nereler olduğu 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda belirlenmiştir. Zikredilen Kanunun 2. maddesinde askeri yasak bölgeler, birinci ve ikinci derece askeri yasak bölge olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Aynı maddede askeri yasak bölgelerin Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulup kaldırılabileceği hükmü yer almaktadır.

Güvenlik bölgeleri 2565 sayılı Kanunun 19. maddesine göre; özel güvenlik bölgeleri ve askeri güvenlik bölgeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Askeri güvenlik bölgelerinin, Genelkurmay Başkanlığınca, kamu ve özel kuruluşların çevresindeki özel güvenlik bölgelerinin ise Genelkurmay Başkanlığının lüzum göstermesi veya Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin ya da İçişleri Bakanlığının göstereceği lüzum üzerine Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi kaydıyla Bakanlar Kurulunca kurulup kaldırılabileceği aynı Kanunun 3. maddesinde düzenlenmektedir.

Birinci derece askeri yasak bölgelerin esasları anılan Kanunun 7, 11 ve 14. maddelerinde, ikinci derece askeri yasak bölgelerin esasları 9, 13 ve 17. maddelerinde, güvenlik bölgelerinin esasları da 21. maddesinde tespit edilmiş, bu esaslara muhalefet edilmesi durumunda uygulanacak cezai hükümler ise kanunun 24, 25 ve 26. maddeleri ile TCK”nın 332. maddesinde yer almıştır.

Buna göre; Askeri yasak bölgelerin sınır alametlerini bozmak, yıkmak, yok etmek ve değiştirmek kanunun 24. maddesinde,

Birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgelerinde yetkili komutanlıkça geçiş için tespit edilen yolların dışına çıkmak, bu bölgelerin fotoğraf ve filmini çekmek, harita ve krokisini yapmak gibi eylemler 25. maddesinde,

İkinci derece kara, deniz ve hava askeri bölgelerine ait esaslara, güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslara uymamak, zorunlu hallerde sığınma şartları ve ihbar yükümlülüklerine riayet etmemek eylemleri aynı Kanunun 26. maddesinde suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır.

Ancak birinci derece askeri yasak bölgelere girmek, diğer eylemlere nazaran daha ağır olmasına rağmen 2565 sayılı Kanunda cezalandırılmayarak doğrudan TCK”nın 332. maddesinin konusu haline getirilmiştir.

Şu hale göre; TCK”nın 332. maddesinde düzenlenen suçun konusunun öncelikle birinci derece askeri yasak bölgeler oluşturmaktadır. İkinci derece askeri yasak bölgeler bakımından ise, 2565 sayılı Kanunun 9, 13 ve 17. maddelerinde T.C. vatandaşlarının bu bölgelere girmeleri yasaklanmamış ve fakat yabancıların girmeleri men edilmiştir. Bu nedenle T.C. vatandaşlarının ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesi suç oluşturmazken yabancılar için diğer şartları var ise suç oluşturabilecektir. 2565 sayılı Kanunun 26. maddesinde “fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği …” denilmek suretiyle ikinci derece askeri yasak bölgelere yabancıların girmesi suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlandığından, bu özel içtima hükmü nedeniyle yabancıların bu bölgelere gizlice ya da hile ile girmeleri halinde TCK”nın 332. maddesinde düzenlenen suçun, hile veya gizlilik olmaksızın girmeleri durumunda ise 2565 sayılı Kanunun 26. maddesindeki suçun oluşacağı görülmektedir.

Suç konusunun idari işlemle belirlenmesinin, TCK”nın 5. maddesi bağlamında “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi bakımından değerlendirilmesine gelince:

Anayasanın 38, İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 ve 5237 sayılı TCK”nın 2. maddelerinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hangi eylemlerin suç sayıldığının ve suç sayılan bu eylemlere ne tür ve miktarda ceza uygulanacağının hiçbir şüphe ve belirsizliğe yer bırakmayacak biçimde kanunla belirlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu ilkenin sonuçlarından biri olan “belirlilik” kuralına göre, fertlerin suç teşkil eden davranışları ile bunların cezalarını önceden bilmeleri sağlanmaktadır. Suç ve ceza içeren kanunların sınırlarının belirli olması, açık ve anlaşılır biçimde va”zedilmesi gerekir. Kanun koyucunun belirlilik ilkesi gereğince suçun unsurlarının bütün ayrıntılarıyla düzenlemesi temel kural olmakla birlikte, suç konusunun tespitinin teknik bilgi ve uzmanlık gerektirmesi coğrafi şartlara ve günlük toplumsal ihtiyaçlara göre değişiklik göstermesi gibi hallerde konunun aciliyet ve hassasiyetine binaen, yasama organının ağır işlemesinden kaynaklanan mahsurların önüne geçilmesi amacıyla, suç konusunun sınırları çizilip, temel ilkeleri belirlendikten sonra ayrıntılarının saptanmasında ilgili idari birimleri yetkili kılmasında hukuka aykırı bir durumun olmadığının kabulü gerekmektedir. Esasen idareye verilen bu yetki, tamamen kanun koyucunun takdir ve tasarrufu ile verilmiş olup, suçun tanımını doğrudan belirleyen bir yetki de değildir. Bu itibarla suç tanımının kanunla yapılmasından sonra suç konusu olan askeri yasak bölgeler ile güvenlik bölgelerinin kurulması sınırlarının genişletilmesi ve kaldırılmasının esas ve yöntemlerinin kanunla belirlenmesi, yasak bölge sınırlarının bilinebilir ve öngörülebilir biçimde oluşturulması ile “belirliliğin” sağlanması karşısında, işin mahiyet ve aciliyeti ile şartlara göre değişkenlik göstermesi gibi olgular da dikkate alındığında TCK”nın 332. maddesi ile 2565 sayılı Kanunun 24, 25 ve 26. maddelerinde düzenlenen suçların konusu olan askeri yasak bölgelerin ve güvenlik bölgelerinin yetkili idare tarafından belirlenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanmış uygulamaları da bu yöndedir. (Mahkeme 12.05.2004 tarih ve 25465 sayılı Resmi Gazete”de yayımlanan 10.02.2004 tarih, 2001/143 Esas ve 2004/11 Karar sayılı kararında, aynı gerekçelerle 4533 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince suç konusunun Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmesinde Anayasaya aykırılık bulmamıştır.)

Yukarıda izah edilen hususlar kapsamında yapılan incelemede;

Türk vatandaşı olan sanıkların gizlice girip tarihi eser bulmak için kaçak kazı yaptıkları Iğdır ili Tuzluca ilçesi Karakale Harabeler Kurudere mevkiinin keşif ve dosya kapsamından bölge sınırlamasının işaretlendiğine ilişkin herhangi bir işaret ve levhanın bulunmadığının anlaşılması, yine dosyadaki bilgi ve belgelerden gerek söz konusu yerin 2. dereceden askeri yasak bölge olması, gerek sanıkların yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme kastı ile hareket ettiklerine ilişkin mahkumiyete yeterli delil bulunmadığının anlaşılması karşısında; unsurları itibariyle oluşmayan suçtan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi karşısında itirazın kabulüne karar vermek gerekmiştir.

KARAR:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İTİRAZININ KABULÜNE,

2-Sanıklar … ile … hakkında Yargıtay Yüksek 16. Ceza Dairesince temyiz üzerine verilen 11.11.2015 tarihli ve 2015/337 Esas, 2015/3883 sayılı ONAMA kararının KALDIRILMASINA,

3- Sanıklar … ile …“ın temyizine ilişkin incelemede;

Türk vatandaşı olan sanıkların gizlice girip tarihi eser bulmak için kaçak kazı yaptıkları Iğdır ili Tuzluca ilçesi Karakale Harabeler Kurudere mevkiinin keşif ve dosya kapsamından bölge sınırlamasının işaretlendiğine ilişkin herhangi bir işaret ve levhanın bulunmadığının anlaşılması, yine dosyadaki bilgi ve belgelerden gerek söz konusu yerin 2. dereceden askeri yasak bölge olması, gerek sanıkların yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme kastı ile hareket ettiklerine ilişkin mahkumiyete yeterli delil bulunmadığının anlaşılması karşısında; unsurları itibariyle oluşmayan suçtan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazları bu nedenle yerinde olduğundan hükümlerin BOZULMASINA, 01.06.2017 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4936 Karar : 2017/884 Tarih : 14.02.2017

Olayda sanığın hukuki durumunun, konuyla ilgili 5237 sayılı TCK’nın 332. maddesi ile 2565 sayılı Kanunun 26. maddesi bakımından tartışılması gerekmektedir.

“Askeri yasak bölgelere girme” başlığıyla düzenlenen 5237 sayılı TCK’nın 332/1 maddesinde; “Devletin askeri yararı gereği girilmesi yasaklanmış olan yerlere, gizlice veya hile ile girenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir.” denilerek temelde devletin güvenliği ve askeri yararları korunmak istenmiştir.

Madde gerekçesinde, gizlice girmek; denetim ve korumaya ilişkin her türlü tedbirler giderilerek yasaklanan yere girilmesi, hile ile girmek ise; girmek için aldatıcı vasıtalar kullanmak şeklinde tanımlanmıştır.

Askeri yarar gereği yasaklanan yerlere gizlice veya hile ile girilmesi suçun oluşması için yeterli olduğundan suç, soyut tehlike suçudur. Somut bir zararın gerçekleşmesi aranmaz.

Suç yasaklanan yerlerle ilgili güvenlik ve gizliliği ihlal etme genel kastı ile işlenebilir.

TCK’nın 332. maddesi kenar başlığıyla birlikte değerlendirildiğinde, suç konusunun askeri yasak bölgeler olduğu anlaşılmakta ise de bu yerlerin nereler olduğu 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda belirlenmiştir. Zikredilen Kanunun 2. maddesinde askeri yasak bölgeler, birinci ve ikinci derece askeri yasak bölge olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Aynı maddede askeri yasak bölgelerin Genelkurmay Başkanlığının göstereceği lüzum üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulup kaldırılabileceği hükmü yer almaktadır.

Güvenlik bölgeleri 2565 sayılı Kanunun 19. maddesine göre; özel güvenlik bölgeleri ve askeri güvenlik bölgeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Askeri güvenlik bölgelerinin, Genelkurmay Başkanlığınca, kamu ve özel kuruluşların çevresindeki özel güvenlik bölgelerinin ise Genelkurmay Başkanlığının lüzum göstermesi veya Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin ya da İçişleri Bakanlığının göstereceği lüzum üzerine Genelkurmay Başkanlığının uygun görmesi kaydıyla Bakanlar Kurulunca kurulup kaldırılabileceği aynı Kanunun 3. maddesinde düzenlenmektedir.

Birinci derece askeri yasak bölgelerin esasları anılan Kanunun 7, 11 ve 14. maddelerinde, ikinci derece askeri yasak bölgelerin esasları 9, 13 ve 17. maddelerinde, güvenlik bölgelerinin esasları da 21. maddesinde tespit edilmiş, bu esaslara muhalefet edilmesi durumunda uygulanacak cezai hükümler ise kanunun 24, 25 ve 26. maddeleri ile TCK’nın 332. maddesinde yer almıştır.

Buna göre;

Askeri yasak bölgelerin sınır alametlerini bozmak, yıkmak, yok etmek ve değiştirmek kanunun 24. maddesinde,

Birinci derece kara ve deniz askeri yasak bölgelerinde yetkili komutanlıkça geçiş için tespit edilen yolların dışına çıkmak, bu bölgelerin fotoğraf ve filmini çekmek, harita ve krokisini yapmak gibi eylemler 25. maddesinde,

İkinci derece kara, deniz ve hava askeri bölgelerine ait esaslara, güvenlik bölgelerinde uygulanacak esaslara uymamak, zorunlu hallerde sığınma şartları ve ihbar yükümlülüklerine riayet etmemek eylemleri aynı Kanunun 26. maddesinde suç olarak düzenlenmiş ve yaptırıma bağlanmıştır.

Ancak birinci derece askeri yasak bölgelere girmek, diğer eylemlere nazaran daha ağır olmasına rağmen 2565 sayılı Kanunda cezalandırılmayarak doğrudan TCK’nın 332. maddesinin konusu haline getirilmiştir.

Şu hale göre; TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun konusunun öncelikle birinci derece askeri yasak bölgeler oluşturmaktadır. İkinci derece askeri yasak bölgeler bakımından ise, 2565 sayılı Kanunun 9, 13 ve 17. maddelerinde T.C. vatandaşlarının bu bölgelere girmeleri yasaklanmamış ve fakat yabancıların girmeleri men edilmiştir. Bu nedenle T.C. vatandaşlarının ikinci derece askeri yasak bölgelere girmesi suç oluşturmazken yabancılar için diğer şartları var ise suç oluşturabilecektir. 2565 sayılı Kanunun 26. maddesinde “fiilleri daha ağır bir cezayı gerektirmediği …” denilmek suretiyle ikinci derece askeri yasak bölgelere yabancıların girmesi suç olarak düzenlenip yaptırıma bağlandığından, bu özel içtima hükmü nedeniyle yabancıların bu bölgelere gizlice ya da hile ile girmeleri halinde TCK’nın 332. maddesinde düzenlenen suçun, hile veya gizlilik olmaksızın girmeleri durumunda ise 2565 sayılı Kanunun 26. maddesindeki suçun oluşacağı görülmektedir.

Suç konusunun idari işlemle belirlenmesinin, TCK’nın 5. maddesi bağlamında “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi bakımından değerlendirilmesine gelince:

Anayasanın 38, İnsan Hakları Sözleşmesinin 7 ve 5237 sayılı TCK’nın 2. maddelerinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, hangi eylemlerin suç sayıldığının ve suç sayılan bu eylemlere ne tür ve miktarda ceza uygulanacağının hiçbir şüphe ve belirsizliğe yer bırakmayacak biçimde kanunla belirlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu ilkenin sonuçlarından biri olan “belirlilik” kuralına göre, fertlerin suç teşkil eden davranışları ile bunların cezalarını önceden bilmeleri sağlanmaktadır. Suç ve ceza içeren kanunların sınırlarının belirli olması, açık ve anlaşılır biçimde va’zedilmesi gerekir. Kanun koyucunun belirlilik ilkesi gereğince suçun unsurlarının bütün ayrıntılarıyla düzenlemesi temel kural olmakla birlikte, suç konusunun tespitinin teknik bilgi ve uzmanlık gerektirmesi coğrafi şartlara ve günlük toplumsal ihtiyaçlara göre değişiklik göstermesi gibi hallerde konunun aciliyet ve hassasiyetine binaen, yasama organının ağır işlemesinden kaynaklanan mahsurların önüne geçilmesi amacıyla, suç konusunun sınırları çizilip, temel ilkeleri belirlendikten sonra ayrıntılarının saptanmasında ilgili idari birimleri yetkili kılmasında hukuka aykırı bir durumun olmadığının kabulü gerekmektedir. Esasen idareye verilen bu yetki, tamamen kanun koyucunun takdir ve tasarrufu ile verilmiş olup, suçun tanımını doğrudan belirleyen bir yetki de değildir. Bu itibarla suç tanımının kanunla yapılmasından sonra suç konusu olan askeri yasak bölgeler ile güvenlik bölgelerinin kurulması sınırlarının genişletilmesi ve kaldırılmasının esas ve yöntemlerinin kanunla belirlenmesi, yasak bölge sınırlarının bilinebilir ve öngörülebilir biçimde oluşturulması ile “belirliliğin” sağlanması karşısında, işin mahiyet ve aciliyeti ile şartlara göre değişkenlik göstermesi gibi olgular da dikkate alındığında TCK’nın 332. maddesi ile 2565 sayılı Kanunun 24, 25 ve 26. maddelerinde düzenlenen suçların konusu olan askeri yasak bölgelerin ve güvenlik bölgelerinin yetkili idare tarafından belirlenmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanmış uygulamaları da bu yöndedir. (Mahkeme 12.05.2004 tarih ve 25465 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 10.02.2004 tarih, 2001/143 esas ve 2004/11 karar sayılı kararında, aynı gerekçelerle 4533 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince suç konusunun Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenmesinde Anayasaya aykırılık bulmamıştır.)

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; sanığın aksi ispat edilemeyen savunmasına göre 1. derece askeri yasak bölgeye hata sonucu girdiği, gizlice veya hile ile girdiğine dair delil elde edilemediğinden beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 14.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi Esas : 2014/4005 Karar : 2014/13050 Tarih : 25.11.2014

Askerî Yasak Bölgelere Girme Suçu

A) Uyuşturucu madde ithal etme suçundan verilen “mahkumiyet” hükmünün incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,

B) Askeri yasak bölgeye girme suçundan verilen “ceza verilmesine yer olmadığına” ilişkin hükmün incelenmesi:

Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Suriye uyruklu olan sanığın, olay tarihinde saat 20:30 sıralarında içinde 1615 gram esrar bulunan çanta ile Suriye’den gelip Nizip Karkamış sınır karakolu yakınından Türkiye’ye girdiği, nöbetçi askerin durması konusunda uyarıda bulunması üzerine kaçmaya başladığı, ancak kovalanarak yakalandığı anlaşılmıştır.

TCK’nın 332. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen “askeri yasak bölgeye girme” suçunun oluşması için, failin bu yerin “askeri yasak bölge olduğunu bilmesi” ayrıca bu yere “gizlice” ya da “hile ile” girmesi gerekir.

Geçtiği yerin askeri yasak bölge olduğunu bildiğine, bu yere gizlice ya da hile ile girdiğine ilişkin kuşkuyu aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine sanığa ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,

Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA; olayın daha fazla aydınlanmasına gerek bulunmadığından, CMUK’nın halen yürürlükte olan 322. maddesinin 1. fıkrasının verdiği yetki uyarınca sanığın bu suçtan BERAATİNE 25.11.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.